ROMA
Tur rehberimiz Müfide Hn ‘Dünyanın en güzel şehrine hoş geldiniz’ diyerek başlatmıştı Roma gezimizi. ‘Tabii’ dedim içimden ‘Prag’dan güzel olamazdı ya’. Eşimle küçük Nehir’imizi İstanbul’da bırakarak geldiğimiz Roma’ya, klasik bir panaromik şehir turu ile başladık. Zaman kazanabilmek için pek tercih etmesem de ekstra şehir turu aldık ki bu romantik şehir hakkında fikir sahibi olduk. Böylelikle diğer günler için gezi rotamızı belirledik. Fark ettik ki Roma ve yanı başındaki Vatikan için mutlaka 1 hafta ayırmak gerekiyormuş.
İkinci gün Vatikan Müzesi ve Sistina Şapeli’nin ihtişamına şahit olduk. Vatikan, dünyanın en zengin ülkesi ve Kadıköy kadar nüfusu bile yok. İtiraf emeliyim ki sanat harikası bir müze. Ne kadar fotoğraf çeksem de uzun saatler sanat harikalarına bakıp üzerlerinde düşünmek isterdim. Hiç durmadan dolaşmak bile 1,5 – 2 saatimizi aldı. Aklınızda olsun, Vatikan sarayında kütüphane ve müze dahil toplamda 1400 oda, şapel ve galeri bulunuyor. Yarım gün mutlaka ayırmak gerekiyor. Gişeden bilet alınması durumunda 17 Euro, online bilet ücreti ise rezervasyon bedeli dahil 21 Euro.
Sistina Şapeli’nin tavanındaki freskler, Michelangelo’nun yapmış olduğu ilk büyük eserdi ve 4 yıl sürmüştür. Michelangelo’nun’ Yaratılış’ eseri sayısız kez taklit edilse de orijinali bu müzededir.
Üçüncü gün gezdiğimiz Roma’nın en büyük sembolü, dünyanın yedi harikasından biri Collesium’ un içi kadar etrafı da oldukça ilgi çekici. İçinde zevk ve para için dövüştürülen gladyatörlerin seslerini duyarsınız adeta. Hristiyan olmalarından ötürü suçlu gösterilen insanlar para bahanesiyle işte bu alanda birbirlerini öldürmeye zorlanmışlardır. Giriş ücreti 18 Euro.
Trastevere, Tiber nehrinin diğer tarafında hafif bohem bir semtidir Roma’nın. Beyoğlu arka sokaklarını andıran keyifli Pub ve meyhaneleriyle ünlü bölgede keyifli bir restaurant anımı sizlerle paylaşmak isterim. Oturduğumuz restaurant mezeleri ve çeşitli yöresel yemekleriyle başımızı döndürürken, garsona hafif de alkolün rahatlatmasıyla ‘You bring everyhing, but I will pay the same’ diyerek fix menü kavramını anlatmaya çabaladım. Elbette garson hiç oralı olmadı. Şehrin içindeki bu küçük kasabanın ortasında, buram buram sanat kokan çeşmesi ve etrafındaki restaurantları, kilisesi ve bağırış çağırış oynayan çocuklarını unutmam mümkün değil Trastevere’nin.
Sheraton Four Points , şehrin dışında çevresi sıcak ve samimi ortam sundu bize. Her zaman merkez dışı keyifli otelleri tercih etmişimdir şehrin kalabalığından uzak kalmak için. Elbette dezavantajı, şehrin merkezinden otele dönenler için saat 22:00 sonrasında metronun , metro sonrası otele ulaşmak için otobüsün seferlerini bitirmesi ve sizler için de sıkıntı olmayacaksa taksinin zorunlu olması.
Her Avrupa şehrinin ulaşım klasiği, eğer araba kiralamayı tercih etmiyorsanız, ‘Roma Pass’ size hem ulaşımda hem de ek aktivitelerde avantajlar sunuyor. Şehir içi yolculuk dışında ilk iki müze ücretsiz.
Artık oturulması yasak olan 138 basamağı olan İspanyol merdivenleri,
üç yeraltı suyunun bir noktada toplandığı ve dilek paralarıyla Aşk Çeşmesi,
Popolo meydanında bir hanımefendinin çaldığı çello tınıları, pizza ve dondurma çeşitleri aklımda kalan unutulmaz noktalar. Roma tekrar tekrar görülmesi gereken bir şehir.
Keyifli bir seyahat dilerim.